KIRIK AYNA

Dışarda yazdan kalma bir hava masamda henüz sıcaklığını kaybetmemiş boş bir çay bardağı var. Karşı pencereden Palandöken’in heybetini izlerken köşeyi dönen öğrenci servisi beni düşüncelerimden uyandırmaya yetiyor bile. Masamdan usulca kalkıp grup sınıfına iniyorum.

-Ercan geldi mi?

Ercan hemen ayağa kalkıyor. Pantolonu dikkatimi çekiyor bileklerinin üzerinde ama saçları özenle taranmış.

-‘’Hadi derse’’ diyorum. Hemen soruyor:

+ Hocam ne zaman çalacağız?

-Dersten sonra oğlum hadi sınıfa. Sınıfa geçiyoruz.

-Nasılsın Ercan?

+ İyiyim hocam.

Siz nasılsınız diye soran öğrencim hemen hemen yok gibi. Ercan da onlardan biri.

-Çıkar defterini kalemini yaptın mı ödevini?

Ercan kot pantolonunun arka cebinden kalemle birlikte bir cam parçası da çıkarıyor. Önce cama bakıyor gözlerinde bir ışıltı.

-Oğlum bu ne?

+ Hocam ayna diyor.

Aynayı elime alıyorum ne kadarda keskin. Belli belirsiz bir ayna parçası elimde zar zor tutuyorum. Bize göre sıradan bir cam parçası ama o ne kadar da mutlu o cam parçasıyla. Mutlu olmak ne kadar da kolay Ercan için. Onun yaşıtları bir an gözümün önünden geçiyor. Ellerinde binlerce liralık telefonlar tabletler ama yine de mutsuz ergenler. Bir an için bunun sebebini sorguluyorum zihnimde. Hemen zamane anne babaları geliyor aklıma birazda suçlayarak….

Ayna masamızın üzerinde derse başlıyoruz. Dikte çalışması… Yeni okumaya çıktı Ercan. Aslında 14 yaşında ama bu da büyük bir başarı onun için. Çünkü evde Türkçe konuşulmuyor. O an hıçkırık tutuyor sesli hıçkırıyorum herhalde. ‘’Çok yaşayın’’ diyor gülümseyerek beni de gülümsetiyor. ‘’öyle mi diyoruz oğlum? Hayır diyor. ne zaman çok yaşayın diyeceğiz? Apşuladığımız zaman diyor.  Biraz Kürtçe bilmesem anlamlandıramayacağım bu kelimeyi.

Noktalama işaretlerini çalışıyoruz. ‘’Bahar geldi’’ virgül koy diyorum o defterine ‘’ bahar geldi virgül’’ yazıyor. Oğlum virgül bir noktalama işareti diyorum yüzüme bakarak gülüyor.

Tekrar sazı soruyor

+ Kaç dakikamız kaldı hocam?

–  Birazdan bitecek oğlum 20 dakika sonra.

Biraz dalıyorum düşüncelere. Karşımdaki ne kadar doğal, saf, yapmacıklıktan uzak, bir o kadar da sevimli, masum, içten, insan doğasında bulunan tüm iyiliklerin hepsi törpülenmeden duruyor.

Hayat bizi ne kadar değiştirmiş. Önce ailede tohumları atılan bencillik, çıkarcılık sonra sosyal çevrede kazanılan vurdumduymazlık, umursamazlık ve çocukluk çağından kalma ben merkezcilikte toplumdaki yerimizi alıyoruz. ‘’yok birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı bankasıyız’’ diye küçüklüğümden kalma bir reklamı hatırlıyorum. Sanki bizler için söylenmiş bir slogan. Ama ben farklıyım diyoruz. Oysa farklı olan Ercan ya da olması gereken.

+ Hocam sazı ne zaman çalacağız? Diye ince bir sesle düşüncelerimden sıyrılıyorum. 

Biraz daha yazıp aşağı iniyoruz. Ercan’ı müzik öğretmenine bırakıyorum. Sınıfıma çıkıyorum masanın üzerinde kırık ayna parçası tekrar gözüme ilişiyor. Elime alıyorum ayna parçasını ama bu kez keskin gelmiyor; Ercan’ın yüreği kadar yumuşak ve sıcak. Sıkı sıkı tutuyorum ve kendimi hiç olmadığım kadar net görüyorum….

ESRA İYİ

REHBER ÖĞRETMENİ

One thought on “KIRIK AYNA”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Call Now Button