CD…

Gözlerim kitabın satırlarında aklım ise  Covidden daha çok bir velimizin durumuna takılı kitap sayfalarını çeviriken telefonum çalıyor.

Emine Hoca’nın şefkat dolu sesi beni kendime getiriyor.

-Hocam Burçak Hoca izinli bugün Recep’i  derse siz alabilir misiniz?

-Tabiki alırım hemen geliyorum deyip aşağı iniyorum.

– Merhaba Recep hoş geldin nasılsın?

+ ‘’İyiyim’’ deyip susuyor

-Bende iyiyim Recep diyorum gülüyor.

Sonra sınıfa geçiyoruz. Uzun zamandır derse almadığım bir öğrenci ama görevim icabı iyi tanıyoruym Recep’i. Defterine bakıyorum; Türkçe Matematik çalışıyor. Matematikten başlıyoruz, problemler çalışılmış devam ediyoruz oldukça iyi çözüyor.

-Bayağı ilerlemişsin Recep çok iyisin, öğretmenini seviyor musun?

+Bilmiyorum diyor. Öyle şey olur mu hiç ya seversin ya sevmezsin diyorum sessiz kalıyor.

Çocukluğunda şu soruya maruz kalmayan yoktur sanırım. ‘’Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?’’  bu soruya neden sürekli  maruz kaldığımı anlayamazdım. Yani severken birini ötekinden daha fazla yada az mı sevmeliydim yada neden bir seçim yapmak zorundaydım bir türlü aklım ermezdi. Ama her ne kadar her ikisini de seviyorum desemde aklım babamı yüreğim annemi derdi….

Ben bunları düşünürken başımı kaldırıyorum Recep sessizce bana bakıyor. ‘’Sizi seviyorum hocam’’ diyor. Gülümsüyorum’’neden?’’ diyorum yine sessiz.

Dersimizin ilk saati bitiyor ikinci saate geçiyoruz. Türkçe dersinden tekrar yapıyoruz. Zamanları çok iyi öğrenmiş Recep. Okuman nasıl hadi birazda okuma çalışması yapalım ve okuduğumuzu anlayıp anlamadığımızı öğrenmeye çalışalım. Kitaptan bir bölüm açıyorum çok güzel okuyor neredeyse kusursuz. Cümle içinde cd kelimesi geçiyor. Recep onu cadde diye okuyor. Tekrar oku diyorum yine aynı okuyor. Nasıl düzeltmeliyim yada düzeltmeli miyim? Çünkü her ne kadar Türk Dil Kurumu cadde kelimesinin kısaltmasını Cad. olarak belirtsede bizler günlük hayatımızda adres yazarken cd. olarak kısaltabiliyoruz.

Aslına bakarsanız buradaki yanlışlık Recep’in okumasında değil  buradaki yanlışlık yabancı kelimelere türkçe karşılık bulmak yerine onları o hali ile dilimize dahil etmemizde. Bir milleti millet yapan en temel özelliklerden biri de dildir. Dil; kültürün aktarım aracıdır. Bizler ise dilimizi yabancılaştırarak önce kültürümüze sonra da kendimize yabancılaşıyoruz. Sonrasında ise bizi biz yapan değerlerden uzak özüne yabancı nesiller yetiştiriyoruz ve sonuç olarakta sanki bizlerin bu durumda hiçbir kabahati yokmuş gibi onları eleştiriyoruz. O yüzdendir ki Konfüçyüs’ün şu sözü aklımda hep yer etmiştir: ‘’Bir milleti yok edeceksen önce dilini yok et.’’

Bu düşüncelerle birlikte yine de Recep’e açıklama yapıyorum. Recep cd ingilizceden dilimize geçmiş yabancı bir kelime. Türkçe sidi diye okunuyor. Hani bilgisayarda takıp müzik dinleyip yada film seyrediyoruz ya işte o. Recep biraz duraksadıktan sonra ‘’ha evet hocam abiminde var’’ diyor.  parçayı okuduktan sonra ne anladığını soruyorum Recep’e o da kendi cümleleri  ile anlatıyor birazda ben yardımcı oluyorum.

Dersimiz bitiyor Recep’e servis e kadar eşlik ediyorum, o servise biniyor ben ise sınıfıma değilde danışmanlık verdiğim odama çıkıyorum. Sanırım bu kez kendime danışmanlık yapmam gerekiyor. Biraz sessizliğe ve düşünömeye ihtiyacım var galiba.

Aslında kolay gibi görünse de ne kadarda  zor bir meslek öğretmenlik… Hele bizim gibi özel eğitim öğretmenleri  için bu dahada zor. Çünkü sorumlulularımız daha fazla.  Öğretmenliğimin dibe vurduğu, danışmanlığımın çaresiz kaldığı birçok durumla karşılaşıyorum, işimi sorguluyorum. Yeterliliğimi verimliliğimi bilgimi, becerimi sanırım yeniden gözden geçirmem gerek…. gibi düşünceler hızla zihnimden geçerken Fatma Hanım’ın enerji dolu sesiyle yine bu düşüncelerden sıyrılıyorum. ‘’Merhaba Esra neden çıkmadın’’?  Fatma hanım pozitif enerjisi, işindeki başarısı, en önemlisi de ‘’insan’’ odaklı düşünceleri ile örnek alınması gereken nadir insanlardan biri. ‘’Birazdan çıkacağım hocam’’ diyorum ‘’istersen bir kahve içelim öyle çıkın’’ diyor.  ‘’Sağolun hocam eve geçsem iyi olur iyi akşamlar’’ deyip kurumdan çıkıyorum.

Son sığınağım evime doğru yol alırken M.Ö. 4. YY da yaşamış Yunanlı Filozof Socrates’in şu ünlü sözünü hatırlıyorum: ‘Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir….

                                                                                                                              Rehber Öğrt. ESRA İYİ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Call Now Button