BİR UMUT HİKAYESİ

Güzel bir günün heyecanı ile yatağımdan doğrulup pencereden dışarıya bakarken öğrencilerimle geçireceğimiz günün planını yaparken buldum kendimi. Çok garip değil mi her sabah tekrar bir umut ile yeni bir heyecanla başlar insan. Umut değil midir insanın yüreğini sürekli diri tutan. Varsın diri kalsın o zaman yüreğimiz…

Bir yandan düşünürken bir yandan da okula hazırlandım. Servis e binerken kır saçlı yüzünde tatlı bir gülümseme ile bekleyen Şoför Ahmet Amca’ya:

-Günaydın Ahmet Amca

-Günaydın Öğretmen Hanım dedi.

Öğrencilere vereceğim -a sesini düşünürken serviste arka fonda çalan Kıraç’tan “Oysa Bir Umuttu” şarkısı beni alıp 3 yıl öncesine götürdü. İçimde belirsiz bir umut tekrar yeşerdi.

Bundan 3 yıl önce kadardı. Yusuf adında bir öğrencim vardı. Yusuf sürekli doktorları dolaşarak, okul hocalarına durumu anlatacak savaşlar verirken, Yusuf bu hengâme içinde savruladurmaktan kendini ve dünyayı tanıması gereken en önemli zamanda öz güvenini, kendine inancını ve bütün neşesini kaybetmişti.

Okuma yazmada hala sınıfın en gerisindeydi Yusuf. Öğretmenleri onun davranışlarını “tembellik ve ilgisizlik” olarak tanımlamaları Yusuf’u daha çok incitiyordu. Sosyal bağ kurmadaki çekingenliğinden dolayı yalnız kalması gibi nedenlerle, Yusuf tamamen içine kapanık bir karaktere dönüşmüştü. Hayata dair tüm inancını bu küçük yaşında kaybetmişti. Küçücük yüreğine ne çok şey sığdırmıştı Yusuf. Buradan da anladım mesleğimi. Öğretmenlik sadece “a”yı “b” yi öğretmekle olacak şey değildi. O minik kalplere umudu aşılamak, o sevgi tohumunu kalplere serpiştirmekti.

Hani çok az konuşan ama konuştuğunda sizi şaşkınlık içinde bırakacak bilgece sözler söyleyen çocuklar vardır ya; Yusuf o çocuklardan biriydi. En büyük merakı ve en çok severek yaptığı şey uzay ve gezegenlerle ilgili belgeselleri izlemekti. Orada anlatılan bilgilerin neredeyse tamamını aklında tutabiliyordu. Evet bildiklerini yazmakta çok güçlük çekiyor olabilirdi. Fakat gezegenlerin her ayrıntısına kadar tek nefeste sayabilecek kadar hakimdi astronomiye. Bende bunun farkına vardım. Derste astronomi ile ilgili hikaye okudum. Sanırım bu Yusuf’un çok hoşuna gitmiş olmalı ki ikinci derse biraz daha istekli ve meraklı gelmişti.

Konuşmalarımız esnasında sordum Yusuf’a:

–Yusuf neden astronomi ilgini çekiyor?

Yusuf: “Bu dünyaya ait olmadığımı düşünüyorum. Herkesten farklıyım, belki de başka gezegenden geldim, kimse beni sevmiyor” dedi. İnsan o küçücük çocuktan böyle bir cümle duyduğunda nasıl tepki vereceğini bilemiyor. Yutkunurken zorlandım. Acı bir şekilde gülümsedim ve gözlerinin içine bakarak:

-Başaracaksın dedim.

Yusuf onun yanında olduğumu belki de bir cümle ile hissetti. Hissetmek neden bir kelime? İçini doldurmak biz öğretmen ve velilere düşüyor. Çocuklarımızın yanında olduğumuzu hem sözlerimizle hem de davranışlarımızla hissettirelim. Onların ellerini, yüreklerini sımsıkı tutalım, umut aşılayalım.

Bu dersten sonra diğer derslerde daha çok ilgi çekici hikayeler anlatmaya başladım. Ben anlattıkça Yusuf’un derse ilgisi arttı. Yusuf’un en azından bir yanına dokunmak istedim. Yusuf’un daha iyi olduğunu far kettim. Onu tanıdığımdan beri ilk defa yüzünde içten bir gülümseme ve merak gördüm. Artık gözlerinin içi gülen bir çocuk vardı karşımda. Çünkü yapacağımız dersleri onun sevdiği astronomi hikayeleri ile ona sevdirmiştim. Şunu far kettim sadece disleksi için değil diğer tüm özel çocuklarımızın içinde zayıf yönlerini telafi etmenin bir yolu da güçlü yanlarını ve ilgi alanlarını ortaya çıkaracak onların derse ilgisini artırmak. Kelimeleri düzenli yazmakta zorlanmalarına rağmen güçlü bir görsel hafızaya ve nesneleri üç boyutlu hayal edebilme becerisine sahip olabiliyorlardı. Bu yüzden disleksi olan çocukların müziğe, resme yaratıcılık gerektiren dallarda çok daha başarılılar.

Müziğe olan ilgisini fark ettikçe müziği ve notaları olabildiğince ilgi çekici hikayelerle anlattım. Yusuf daha istekli olmaya başladı. Zaman ilerledikçe her dersimiz bir öncekinden daha zevkli olmaya başladı. Artık notalar Yusuf için bir dil olmuştu.

İnsanları sadece birkaç kelimeyle tanımlayamayız. Hepimizin çok iyi ya da çok kötü olduğu anlar var ve tümü birbirinden farklı. Disleksi kolayca kabul edilip, basit yollarla halledilebilecek bir durum değil. Farklı derecelerde de olsa kalıcı zorlukları vardır. Fakat önemli olan bu zorlukları güçlü olan yönlerle telafi etmektir.

Her çocukta olduğu gibi disleksili çocukların hayatında sanat çok önemli bir yer tutmaktadır. Ben disleksi değilim o çocukların neler yaşadığını tamamen bilemem belki ama bunun için çabalamalıyım diye düşündüm. Ama Yusuf gibi diğer tüm çocukların kalbine dokunup umudu aşılarsak; belki bir çocuğa hayat oluruz.

Tam o esnada Ahmet Amca’nın “öğretmen hanım” sesiyle irkildim. Okula gelmiştik.

Bedenim burada ama aklım bambaşka yerdeydi. Okula doğru yürürken bir anda Yusuf’u ve beni sınıfta bekleyen Yusufları düşünüp gülümsedim. Beni bekleyen bir sürü minik kalpler vardı…

Öğretmen: Yelda EDEMEN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Call Now Button